Anasayfa    Hakkımda    Yazılar    Galeri    Videolar    Yorumlar    Duyurular    Blog    İletişim      
KAZ DAĞLARI'NA SELAM OLSUN!


DOĞA BİZİMDİR

   KAZ DAĞLARI'NA SELAM OLSUN!

Kaz Dağlarında “Ekofest” var dediler. “O nedir”, “ne yapılır” derken bir doğa şenliği olduğunu öğrendim. Bir arkadaşımla gitmeye karar verdik. 21 Ağustos günü uzun süredir el sürülmeyen çadır, uyku tulumu, mat ve kamp yapmak için neye ihtiyaç varsa arabanın arkasına konuldu. Yolculuğun da tatile dahil olduğunu bilerek düştük yollara… Kampımız, Altınoluk Narlı Köy üstü Darıdere Tabiat Parkı'ndaydı.

Narlı Köy sapağına geldiğimize artık yolun bitmiş olduğunu düşündük ama, yanılmışız. Sapaktan 13 kilometre yukarı çıkmamız gerekiyordu. 13 kilometre nedir ki dedim kendi kendime… Yolun stabilize ve virajlı bir yol olması nedeniyle yaklaşık 45 dakikada tozu toprağı birbirine katarak kamp alanına ulaştık.

Evet büyük ödül bizi bekliyordu. Kaz dağlarının ortasında dere kenarında muhteşem bir yere gelmiştik.





Bu doğa şenliği, her yıl başka bir tema ile yapılıyormuş. Bu yılın teması ise “ne yersek oyuz”. Ne kadar davetkar bir tema… Zaten bu temayı duyduğumda da mutlaka gitmeliyim demiştim.



Kampın diğer özelliği ise vegan olmasıydı. Et sevmeyen biri olarak vegan bir beslenme tarzı hiç sorun değildi.



Ama insan neden vegan olur demekten de kendimi alamadığımı itiraf etmeliyim. Doğadaki tüm canlıların eşitliğinden yola çıkılarak oluşturulmuş bu öğreti bana hiç sıcak gelmedi.



Vegan beslenmenin çok sağlıklı olduğunu söyleyen genç arkadaşlarımın bir çoğunun şişman sınıfına girecek kadar kilolu olduğunu gördüm. Hani sağlık!!!

Bendeniz et yemeyen biriyim. Hatta yanımda et yenilmesine tahammül edemeyen ... Bu bir etik karar değil... Sadece damak tadı ile ilgili..

İnsan doğası itibarı ile hem ot hem de et yiyebilen bir varlık...

Bugün insanların bir çok hayvan eti, hayvansal ürün ve buğdayla vücudunun barışık olmamasının nedenini "besin ahlakı" çerçevesinde düşünmek lazım.

Kim, nasıl üretiyor?
Hangi koşullarda üretiliyor?
Hangi katkı maddeleri ile üretiliyor?

Tüm bunları ve daha fazlasını sorgulamak gerekiyor. Hayvan eti ve hayvansal ürün yemeyerek doğaya verdiğimiz zararı en aza indirebiliriz gibi varsayım bana hiç sıcak gelmiyor.

Ağzını kocaman açmış sistem, daha çok para diyerek doğadaki tüm dengeyi altüst etti ve ediyor. Hayvanlar, kimisi derisi için kimisi yapay besinlerle şişirilerek eti için hunharca katlediliyor. İşte benim itirazım bu noktada...

Anne karnından kürkü için çıkarılan küçük kuzucuklara kim
kıyabilir ki!!

PETA (People for Ethical Treatment Treatment of Animals" yayınladığı bir videoda kürkleri için öldürülen kedi ve köpeklerin içler acısı durumunu gözler önüne sermiş. İzlemesi imkansız...

Çinlilerin farklı etler yemek için kaynar suya canlı kedi köpek soktuğu bilinen bir gerçek...

Kanada hükümeti'nin göz yumması sonucu foklara ucu çivili sopalarla vurularak katledilmesine ne diyelim...

Porsuk, tilki, tavşan gibi derileri değerli olan bu hayvanların canlı canlı derilerinin yüzülmesi insan vicdanına sığar mı?

Vegan olmanın doğayı koruyacağından emin değilim. Yukarıda örneklerini verdiğim bir kaç olayın üzerine yüzlercesini ilave etmek mümkün. İşte hayvanları korumanın yolu bu olaylarla mücadele etmek.

Doğadaki denge canlıların birbirini yemesi üzerine kurulu.

Bir kedim var ve sokaktaki hayvanları besliyorum. Sokak hayvanlarını evde kendi hazırladığım mamayla beslemeye çalışıyorum. Çünkü hazır mama ile sokak hayvanlarını beslemenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu durum hayvanların sokakta beslenme becerilerini kaybetmelerine neden oluyor. Sokaklarda çiftliklerde şişirilmiş tavuklar gibi obez sokak köpekleri görüyorum.Bu da hayvan severlerin çantalarında taşıdıkları mamalar nedeni ile oluyor.

Hayvanlara o kadar kötü muamele ediliyor ki bunun için Kanada'ya kadar uzanmaya gerek yok.

Hayvan eti ve hayvansal ürünleri yememek bu mücadelenin içinde devede tüy bile olamaz bence...

Kafalarımız karışık, arkadaşlar...

Ekofest sırasında bir arkadaşımızın şöyle bir duyurusu vardı. "Bir köpek arkadaşımız doğum yaptı. Lütfen gürültü yapmayalım" dedi. Sonuna kadar katılıyorum gürültü yaparak tedirgin etmeyelim. Lohusa bir kadına gösterdiğimiz özeni gösterelim.

Bir evcil hayvan bizim can dostumuzdur. O kadar çok severiz ki çocuğumuz gibi hissederiz. Bana göre diyerek (kavga çıkmasın) onlar bizim kardeşimiz, çocuğumuz, ablamız değildir. Can dostumuzdur. Sevdiğimiz, kolladığımız, gözünün içine baktığımız canımız hayvanımızdır.

Bir de vegan olmanın alt grupları varmış. Bunlardan biri "free vegan"lık…
başkalarından kalan artıklarla besleniyorsunuz.

Başkasının bardağından su içme!!
Başkasının havlusunu, terliğini kullanma!!
"Tabakta kalan artıkları hayvanlara ver" diyen annemin sesiyle büyüyen benim için bu anlamak ve kabul etmek çok zor.

Bu öğreti ile yaşamak sadece alışkanlık mıydı? Yoksa gereklilik mi!!

Yurt dışında şöyle bir uygulamadan söz edilmişti. Marketlerdeki gün sonunda kalan meyve, sebze ve diğer yiyecekler toplanarak ihtiyacı olan insanlara dağıtılıyormuş. Restoranlardaki yemek artıkları ise hayvanlara...
Hangisi doğru sizce!!!!

Kampta sunumu olan hekim kökenli homeopat arkadaşımıza "free vegan"lıkla ilgili soru sorduğumda bana verdiği yanıt ikna edici değildi. "Herkesin mikroba direnci farklı, zaten mikroplarla yaşıyoruz." dedi. Siz ikna oldunuz mu?

Vegan olma meselesi derin bir mesele... Okumaya ve anlamaya çalıştım. İkna olmadım. "Her etin aslının ot"olduğunu hatırlatarak veganlıkla ilgili bölümü bitirmek istiyorum.

Kamptaki yemekleri çok lezzetli buldum. Günün her saatinde taze çay içebilmek de benim için çok önemliydi. Lezzetli yemekler için emeği geçen tüm arkadaşlara çok teşekkür ederim.

Gelelim kampımıza...

Davetkar söyleşiler,yoga, kahkaha yogası, ritm, seramik, taş boyama, bileklik yapma ekoprint, kimyasal kullanmadan temizlik ürünleri hazırlama atölyeleri... ve çocuklara yönelik onca aktivite. Akşamları keyifle dinlediğimiz canlı müzik...Gerçek bir şenlik.Hani "hem öğrendim hem de eğlendim" deriz ya tam da öyle.




Aşçı Fok'un kolaylaştırıcı olduğu panelde Arkeolog Ahmet Uhri uygarlık tarihinde üzüm,incir ve zeytinin yolculuğunu anlattı.Aslıhan Demirtaş "Kurt'a Kuş'a ve Aş'a'a" adlı ilginç bir sunum gerçekleştirdi.

Kahkaha yogası da ne demeyin...Bende ilk defa orada duydum. En önemli bilgi, zeka merkezi olan beynin çok kolay kandırılabilir olduğuna ilişkin..



Dolayısıyla yalancı kahkahalarla beynimizi kandırıyoruz. Sonra bu kahkahalarla harekete geçen vücut sıvıları siz de antidepresan etkisi yaratıyor. Haydi o zaman kahkaha atmaya...



Vegan kampın ruhuna uymuyor ama şöyle bir deyiş de var.

"Bir kahkaha bir kilo pirzolaya eşittir."

Bu arada kahkaha atmanında çok ekonomik olduğu ortada..

Ritm atölyesinden söz etmiştim. İki atölye çalışması vardı ritm ile ilgili...İşte bir kaç fotograf...








Çok sayıda vurmalı enstürmanın küçük çocuğun yüzünde yarattığı etki çok görülesi idi.

Yine bu kamptan bir kaç fotografla devam edeyim.

Çanakkale 18 Mart Üniversitesinden gelen arkadaşlarımız hem çocuklarla hem de yetişkinlerle seramik yaptılar.








Yol arkadaşım Selma ve ben Foça Barış Kadınları adına gittik. Selma bebek yapımı atölyesi gerçekleştirdi.





Çigong çalışması..Ben ilk defa gördüm.Hemen alıntı yaparak bir tanım yapayım.Belirli fiziksel duruş, beden hareketleri ve zihin ile nefes tekniklerini kullanarak bedenin enerji akışı düzenlenmesiymiş. Kampımızda çigong çalışması vardı. Ne yoktu ki...

Kamptan başka bir hikaye ile devam edeyim. Cinsel yönelimi farklı insanlarla ilgili...

Yaklaşık iki ay önce Kadın Savunma Ağının kampına gitmiştim. Ekofest benzeri bir kamptı. Kollektif bir çalışmayla oluşturulmuş, kadın ve çocuklardan oluşan bir kamptı.Çok sayıda ilginç atölye çalışmasının düzenlendiği başarılı, teması "feminizm" olan dört günlük bir şenlikti.

Kampımızda cinsel yönelimi farklı arkadaşlarımız da vardı. Birlikte var olmak, öğrenmek ve eğlenmek çok güzeldi. Kendilerini üzerlerinde hiçbir baskı hissetmeden ifade ettiler."Pembe Hayatlar" adlı sivil toplum örgütünde aktivist olarak çalışan Trans kadın Cihangir "Trans kadın ve Feminizm" adlı sunumuyla bizleri kendine hayran bıraktı.

İlk önce alışık olmadığım görünümüyle birazcık yadırgadığım Cihangir ve diğerleri ile dirsek dirseğe olmanın ne kadar önemli olduğunu anladım. Cihangir'in yaşamla ve kendi yaşamıyla ilgili farkındalığı inanılmazdı.

Elbette böyle bir kabullenişe gelene kadar yaşadığı hayat trajikti.
Eğitim seviyesi yüksek, aileleri tarafından kabul gören arkadaşlarımız için yaşam biraz daha kolay olmalı.

Ya ötekiler!!!Aileleri tarafından kabul görmeyen, sex işçiliğinden başka çaresi olmayanlar...

Bazı belediyelerin bu arkadaşlarımızın hayatlarını kolaylaştırma çabaları çok takdire değer...

Şimdi Ekofest'te kamp arkadaşım Selma Esen'in tanık olduğu bir olayı paylaşmak istiyorum.

Kampta yemekler gönüllü, pırıl pırıl genç arkadaşlarımız tarafından dağıtılıyordu. Yaşını almış bir kadın, erkek görünümlü bir gönüllüye "oğlum" diye hitap ettiğinde arkadaşımız "ona oğlum diye hitap edemeyeceğini, onun cinsiyeti ile ilgili karar veremeyeceğini söylemiş.

Bu traji komik hikayenin bana tuhaf geldiğini itiraf etmeyelim. 800 farklı cinsel yönelimin içinden çıkmak çok kolay değil... Herkesin tercihi kendinindir, kendini özgürce ifade etme hakkına sahiptir. Ama yukarıdaki örnekte olduğu gibi değil.

Kampın en güzel etkinliklerinden biri Aşçı Fok'un "sarıkız" şerbetiydi. Kaz dağlarından toplanmış otlarla yapılmış sarıkız şerbeti.


Sarıkız şerbeti konuklara sunulmadan hemen önce..



Hazırlanan şerbet bardakları doğa severlerle birlikte “kaz dağları bizimdir” sloganıyla doğa ananın şerefine kaldırıldı.



Tadı hala damağımda hala... Tarif istiyorsanız, Aşçı Fok'un web sayfasında bulabilirsiniz. Benden söylemesi...

Kaz Dağları Kültür ve Doğa Varlıklarını Koruma Derneği'nin emeği ile ortaya çıkan bu kamp çok ama çok keyifliydi. Her şey tıkır tıkır işledi.
Başta Süheyla Doğan ve ekibine, sevgili gönüllülere, atölye çalışmalarını yürüten arkadaşlara teşekkür etmek isterim. Ayrıca Kaz Dağlarındaki altın arama çalışmalarını engellemek için oradaki koşullarda su ve vicdan nöbeti tutan arkadaşlarımız da kampa gelmişti. Onlara da şapka çıkarmak isterim.

Bu doğa şenliği içinde hem öğrendik hem de bilgilendik.Çok sayıda alanında uzman konuşmacıyı dinleme fırsatı bulduk .Öğrendiğim, eğlendiğim, doğa ile bütünleştiğim iyi ki gitmişim dediğim bir şenlikti.




6.Eylül.2019 /FOÇA





KAZ DAĞLARI'NA SELAM OLSUN!
4464


Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yazılmamış.







“An” dokunulmaz ve uçucudur! An, bu yüzden zamanın en önemli değer ölçütüdür. Fotoğrafın “altın ölçeğinde” ana dokunmak, yaşamın farkında olmakla eş anlamlıdır.

Ahmet Önel


  YUNAN ADALARI
  AVRUPA
  ÜRDÜN
  DOĞA BİZİMDİR
  KÜBA
  KUZEY HİNDİSTAN
  AMERİKA
  GÜNEY AMERİKA
  TÜRKİYE'DEN
  EGENİN KIYISINDAN
  BİRKAÇ FİLM ÜZERİNE...
  ORADAN BURADAN
  Galeri
      LİZBON
      ÜRDÜN/ PETRA
      KÜBA
      ÇOCUK OLMAK
      HİNDİSTAN
      BARCELONA
      GÜNEY AMERİKA
      AMERİKA
      AVRUPA
      YUNAN ADALARI
      FOÇA
      DOĞADAN
      AYVALIK
      KARS
      MARDİN

© Ekim 2015, GuzinTumer.com