Anasayfa    Hakkımda    Yazılar    Galeri    Videolar    Yorumlar    Duyurular    Blog    İletişim      
AKABE


ÜRDÜN

   AKABE

Anneme...

Ürdün, Kızıldeniz, dalış gibi kelimeler her dalgıç için heyecan verici bir durum. Benim için de aynen öyle oldu.

Elli yaşından sonra dalmayı öğrendim. Her dalgıç'ın rüyasının Kızıldeniz'de dalmak olduğu bilinir.Ben de Foça Dalgıç Okulu'nun Ürdün'ün Akabe kentine düzenlediği geziyi duyduğum zaman tek yıldız dalgıç olarak çok heyecanlandım. Kızıldeniz'de altı dalış yapacaktık. Bir de üzerine Petra ve Wadi Rum gezisi vardı.Tadından yenmeyecek bu durum karşısında yolculuk hazırlıklarını yapmaya başladım.

Kasım ayının son haftasında birkaç saatlik uçuşla Ürdün'ün Akabe kentine gittik.

Akabe, Ürdün'ün denize açılan tek kapısı. Çok sıradan bir şehir olmasına karşın yirmi beş dalış noktası, Petra ve Wadi Rum'a yakın olması nedeni ile Ürdün'ün en çok turist alan kenti.

Ürdün'ün Ortadoğu coğrafyasında konumlanmasını iki harita üzeride gösterdikten sonra yazımıza devam edelim.


Bu fotograftan da anlaşılacağı üzere Ürdün(Jordan) ateş çemberinin içinde. Akabe'den İsrail'in ışıklarını görmek mümkün."Lut gölü" ya da "ölüdeniz" diye adlandırılan gölüde İsrail ile paylaşıyor. Ürdün, İsrail ile barış sağlayan tek Arap Ülkesi...

Akabe kenti, Akabe Körfezi ile Kızıldeniz'e bağlanıyor.Bu kent Ürdün'ün tek denize açılan kapısı...

Ürdün Filistinli'lere vatandaşlık hakkı tanıyan, doğal gazı ve petrolü olmayan tek arap ülkesi...

Okuma yazma oranının yüzde doksan ikileri bulduğu, bütçenin yaklaşık yüzde yirmisini eğitime ayıran bu ülke dünyanın sayılı üniversitelerinden birine de sahipmiş.

Anayasasında din ile ilgili ibare olan bu ülkede içki satışı serbest ama içki içilecek yer bulmak pek kolay değil.Kadınların sokaklarda nargile içtiğine pek çok yerde tanık oldum.

Gördüğüm kadınların pek çocuğunun başı kapalı olmasına rağmen giyim şekillerinin bizimkinden çok farkı yoktu.Amerikan modası ve markaları için Ürdün'ün de bir pazar olduğu aşikar.

Ürdün laik bir ülke değil ama insanın kendini baskı altında hissettiği bir ülke de değil.

Akabe'nin bir baharat ve hurma cenneti olduğunu da söylemeliyim.







Gelelim bu gezinin en heyecanlı kısmına...Akabe, çok sayıda farklı dalış noktası ile dalgıçlar için önemli bir cazibe noktası.


Oradaki dalışlarımızı organize eden dalış okulunun önünde grubumuzla...


Dalış yaptığımız teknemiz... İki günümüzü altı farklı noktaya dalış yaparak teknede geçirdik.

Ben Kaptan Cousto'nun su altı belgeselleriyle büyüdüm. Annem bu belgeselleri çok severdi.Bizde bu belgeselleri onunla birlikte izlerdik.İlk su altıyla buluşmam annem sayesinde olmuştur. O şnorkelle suyun altını izlerken ben de mayosunun askısına tutunarak onunla gezerdim. Annemi içimden geçirerek suyun altına doğru heyecan içinde aktım. Dalışlarda zaman zaman kulağımla ilgili problem yaşadığım için kulaklarımın iyi olmasını dileyerek yavaşça derine süzüldüm.

Suyun altı bende bir orman duygusu yarattı.Çünkü daldığımız yer mercanları ile ünlüydü.Ben görünümleri nedeniyle mercanların bitki olduğunu düşündüm.Bana orman duygusu veren farklı biçimlerde olan mercan resifleri idi. Şimdi bu yanlış bilgiyi düzeltelim.Bir alıntıyla devam edelim.

"Sert kabukları sebebiyle, mercanlar bazen kayalarla karıştırılabilir. “Kök saldıkları” düşünülüp, bitkilerle de karıştırılabilir.Ancak mercanlar, kayalardan farklı olarak, “canlıdır.”Aynı zamanda mercanlar, bitkilerden farklı olarak kendi besinlerini üretemezler (fotosentez yapan bir kaç alt tür haricinde).Mercanlar, birer omurgasız hayvandır.Gelin mercanın bebekliğine gidelim.

Eşeyli (döllenerek) ya da eşeysiz üreyen (bölünme, tomurcuklanma gibi) mercanlardan eşeyli üreyenlerine bakalım.

Bebek mercan, dünyaya bir larva olarak gelir. Baya, bildiğiniz kurtçuğa benzer.
Sonra bu kurtçuk “kirpik” denen ufak yüzgeçleriyle suda sağa sola hareket eder.
En sonunda gözüne kestirdiği bir kayaya tutunur. Kurtçuk belli bir zaman sonra bir “polip“e dönüşür.Bebek mercan artık gençliğe adım atmıştır.

Sudaki planktonlarla beslenip büyürken, bir taraftan da kalkerli bir salgı oluşturur. İşte bu kalkerli salgı polipten atıldığı sürece katı bir iskelet oluşur.Bizim mercan dediğimiz şey, işte bu sert kabuktur.


Bu genç mercan yanında bir mercan daha düşünün. Onun yanında bir tane daha, onun yanında da bir tane…Mercanlar büyüdükçe, ürettikleri kalkerli salgı birikimi de artacaktır.Zamanla (yüzlerce, hatta binlerce yıldan bahsediyorum) kaynaşan bu mercan iskeletleri neredeyse deniz yüzeyine ulaşır.
Mercanların ürettiği bu kalkerden, kayalığa benzer bir yapı oluşur.İşte bu yapıya “mercan resifleri” denir.

Bu mercan resifini gördüğümde ölebilirdim.Duygularımı anlatmam imkansız.






Kaplumbağalarla yüzdük.Aslında gördüğüm zaman çok korkacağımı düşünürdüm. Ama tam aksi oldu.



Farklı dalış noktalarında batıklar vardı.Arkamızdaki bir uçak batığı

Akabe'de suyun altı ne kadar renkli ise suyun üstü ve etrafta gözüme ilişenler o kadar renksizdi.

Dalışlarımızın heyecanını üzerimden atamamışken Akabe'ye birkaç saatlik mesafede antik şehir Petra'da buldum kendimi...

Petra'da kanyonun içine girdiğimde zaman makinesinin içine girmiş gibi hissettim.İnanılmaz bir ışıkta, büyüleyici bir estetikle kum taşı kayalara inşa edilmiş yapılar ve kızıl kayaların arasında yol aldım. "Sig"denilen ince dar yolda koşturan at arabalarının çıkardığı ses, etraftaki Bedeviler, inanılmaz yükseklikteki kızıl kayalar beni gerçeklik duygusundan uzaklaştırdı.Neredeydim acaba? Bir masal şehirde mi yoksa binlerce yıl öncesinde mi?









Petra, uzun yıllar Nebati Uygarlığı'nın başkenti olmuş daha sonra pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış 2000 yıllık bir antik kent.İster tarihi bilginin ışığında gezin ister kendi hayalinizin peşinden giderek gezin her durumda büyüleyici...

Başka bir coğrafya başka bir zaman dilimi...

Yaklaşık bir buçuk kilometre uzunluğundaki kayalarla çevrili " Sig" adı verilen yolda ilerlerken birden bire insanın karşısına çıkan "El Hazne" gerçekten nefes kesici...

Nebatilerin en ünlü tapınağı El Hazne'nin ön yüzü Nebati, Yunan,Pagan ve Mısır kültürünün tanrısal figürleri, hayvanlar ve çiçeklerle süslü.Bu çeşitlilik orada yaşayan uygarlıklarında çeşitliliği ile ilgi ip uçlarını barındırıyor.


Bedeviler, Petra'da yaşayanların hazinelerini buraya sakladıkları için bu çok zarif yapıya "El Hazne" dediklerini düşünüyor.

Petra'da daha uzun zaman geçirmek isterdim. En azından bir gece kalıp kayaların üzerinde güneşin dans ederken yarattığı renklere tanıklık, Bedevi kültürü ve müziği ile tanışıklık isterdim. Ama hepsi bir kaç saatlik geziydi.Bu bile doyumsuzdu.

1985 yılında UNESCO tarafından Dünya mirasları listesine eklenmiş ve 2007 yılında Dünya'nın yeni yedi harikası'ndan biri olarak seçilmiş.



Petra kayaların pembe kırmızı sarı ve turuncunun karışımından oluşan rengiyle" Rose City" olarak da biliniyormuş. Ürdün' özgü kum sanatı verilen çalışmada kullanılan renkli kumlar buradan geliyormuş.

İlk gençliğimde kimi sahnelerine bakamadığım Indiana Johns filmlerinin de burada çekildiğini öğrendim.

Petra'dan öğleden sonra üç civarı ayrıldıktan sonra buraya bir saatlik mesafede olan Wadi Rum'a geldik. Gerçek bir çöldeydik. Gün inmek üzereydi. Kırmızı bir alacalık, göz alabildiğine bir düzlük, büyük granit kayalar...Gözümün gördüğü içimde kelebekler uçurttu.

Neydi, nasıldı derken gün karardı. Siz siz olun böylesi büyüleyici yerlerde mutlaka bir gece geçirmeye özen gösterin.

İnanılmaz bir sessizlik, üstünüzde gökyüzü, ayağınızın altında kayan kumlar, tuhaf bir derinlik duygusu...İçinizdeki kelebeklerin çırpıntısı durmadan ayrılma vaktinin gelişi...

Granit kayalıklar, çöl zeminindeki pembe kumlardan dimdik çıkan kumtaşı dağları ile çevreli çöl vadisi adı verilen Wadi Rum bana ürkütücü ve büyüleyici geldi.

Bir kaç fotografla yazımı sonlandırayım.



Wadi Rum'da çölde gece geçirmek isteyenler için çok sayıda bedevi çadırında otel hizmeti veriliyormuş.Yırtıcı sessizlik ve karanlık içinde yıldızlarla sarmaş dolaş bir gece geçirmek hoş olabilirdi.

Arabistanlı Lawrence olarak bilinen ünlü İngiliz casus uzun süre Wadi Rum'da yaşamış. Orayı "muazzam, yankılı, ve Tanrısal" diye tanımlamış.

Neden Tanrısal acaba? Uçsuz bucaksız bir genişlik mi? Heybet ve bunun getirdiği güç duygusu mu? Yoksa kulağı yırtan sesssizlik içindeki yalnızlık mı? Belki de insanın o büyüklük içinde kendini küçücük hissetmesi...

Çölde 200 çeşite yakın hayvan varmış. Çölde yaşayan Bedeviler eskiden hayvancılıkla uğraşırken bugün büyük bir çoğunluğu çöl turizminin bir parçası olmuş.Arap kültürü Batılı'lara gizemli ve ilginç geliyor.Batı kültürünün yaşam biçimi ve alışkanlıklarının arap genç kuşağını nasıl etkileyeceğini düşünmekten de kendimi alamadım.



Wadi Rum'un yapısı Mars'a çok benziyormuş. Bu nedenle çeşitli filmlere ev sahipliği yapmış. Bunların en önemlisi" Yıldız Savaşları"




Wadi Rum benim gördüğüm ikinci çöldü.Birincisi Bolivya ile Şili arasında uzanan Atakama çölüydü.

Bütün çöller birbirine benzer gibi önermede sakın bulunmayın. İki çöl birbirinden çok farklıydı. Atakama çölünde daha çok vakit geçirmiş ,inanılmaz güzellikteki kayalar, dumanı tüten volkanlar beni çok etkilemişti. Seyahat listenize yazarınız bir çöl ekleminizi önerir.

Bu yazıyı okuyan ve bu bölgeye gidecek olanlara önerim Petra ve Wadi Rum'da mutlaka bir gece kalmaları.

Yazımı bitirmeden orada çok yaygın olan kum sanatı ile de bir kaç birşey söylemek isterim.


Kum sanatı oldukça ilginç bir çalışma.Çölden gelen doğal renkli kumlar çeşitli boyutlaradaki şişelere bir desen oluşturulacak şekilde dolduruluyor ve desen şişeye kapak kapatılarak sabitleniyor. Her köşe başında bir tane olduğunu söylemeliyim.AA bu çok ucuz dediğimiz noktada daha ucuzunu bulduk.





Ürdün'de kiminle konuştuysam Tayyip Erdoğan'a hayranlık duyuyorlardı. Ürdün'lünün rüyasının Türkiye'de yaşamak olduğunu söyleyebilirim. Gittikçe araplaşan ülkemizde umarım kendi yaşam alanlarımızı koruyabiliriz.



Yazımızın sonuna geldik. Gün sayısının azlığına rağmen güzel, keyifli bir geziydi. iyi ki gitmişim dedim. Bu yazı aracılığıyla benim sevgili hocam AYDIN AYKUT'a ve Foça Dalış Okuluna bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

7.Şubat.2020 FOÇA











AKABE
3481


Yorumlar

Yazan : Nükhet çakar
16.2.2020
Öncelikle, Kaptan Cousto izleyen şahane anneye sonsuz sevgiler...
Canım arkadaşım, yürekten kutluyorum seni.. Yine çok güzel bir gezi, çok güzel bir yazı. Ve yine aldın sürükledin beni bir yerlere.. 💚


Yazan : Selma Esen
14.2.2020
Bu gezinin anlatımını beklemiştim, güney denizlerinin, Kızıl deniz ''''in su altının çok renkli ve canlılık açısından da çok çeşitli olduğunu duymuştum .Senin anlatına göre üstü çöller de ilginç olmalı , 200 canlı çeşidi ne demek ?Çok zevkli bir gezi olduğu belli , tanrının evi mi , yeri mi , anılan ismi karıştırdım ama gerçekten , ıssız , yüksek ve farklı taş dokusuyla fotoğraf dan da o hissi veriyor .
Ne güzel kendine gezi ziyafeti çekmişsin , iyi de yapmışsın, daha sonraki güzel yolculukların da en az bu kadar zevkli olsun😍😘


Yazan : Aydın AYKUT
9.2.2020
Ahmet Abimin dediği gibi;

Geçmişte yaşadığımız bu üç güzel güne dokunmamızı taçlandıran Anları, gezi notlarınızla giydiren, kuşatan, süsleyen ve geleceğe taşıyan bu güzel yazınız için, elinize emeğinize ve güzel yüreğinize sağlık.

Takipteyim Güzin Ablacığım.


Yazan : Metin Yegül
9.2.2020
Harika bir belgesel olmuş..Baldızım 50 yılı aşkın süredir Amman''''da yaşıyor, fakat bir türlü gitmek kısmet olmadı..Sayende neredeyse görmüş gibi oldum.. Teşekkürler...


Yazan : Nuray Ayyüzlü
9.2.2020
Harika bir gezi yazısı olmuş .Ürdün benim de en çok görmek istediğim noktalar arasında.Daha çok gezmeniz daha çok yazmanız dileğimle...








“An” dokunulmaz ve uçucudur! An, bu yüzden zamanın en önemli değer ölçütüdür. Fotoğrafın “altın ölçeğinde” ana dokunmak, yaşamın farkında olmakla eş anlamlıdır.

Ahmet Önel


  YUNAN ADALARI
  AVRUPA
  ÜRDÜN
  DOĞA BİZİMDİR
  KÜBA
  KUZEY HİNDİSTAN
  AMERİKA
  GÜNEY AMERİKA
  TÜRKİYE'DEN
  EGENİN KIYISINDAN
  BİRKAÇ FİLM ÜZERİNE...
  ORADAN BURADAN
  Galeri
      LİZBON
      ÜRDÜN/ PETRA
      KÜBA
      ÇOCUK OLMAK
      HİNDİSTAN
      BARCELONA
      GÜNEY AMERİKA
      AMERİKA
      AVRUPA
      YUNAN ADALARI
      FOÇA
      DOĞADAN
      AYVALIK
      KARS
      MARDİN

© Ekim 2015, GuzinTumer.com