Amazon bölgesinden merhaba diyerek yazıma başlamak istiyorum. En son Banos'daydım. Banos'dan yaklaşık dört saat mesafede olan Tena'ya geldim. Tena Amazon bölgesinde bir yerleşim yeri.. Buradan da yaklaşık yarım saat mesafede olan çok sayıda yerli grubun yaşadığı Mishahualli'ye... Söylemesi oldukça zordu. Yazması da çok kolay değilmiş.
Mishahualli'de bir grup yerli ile kaldım. İnanılmaz güzel bir yerde onlarla birlikte beş gün geçirdim. Ekvador'da çok sayıda yerli grup var. Bu grupların hepsinin kendilerine ait bir dilleri de olduğu söylendi.
Yerli gruplar turizme yönelik çeşitli projelerle var olmaya çalışıyorlar. Mishahualli'de birlikte kaldığım grup bir proje kapsamında yurt dışından gelen misafirleri "cabanas" adını verdikleri ağaç evlerde ağırlıyor. Bir turizm acentası yardımıyla çevreye çeşitli geziler düzenliyorlar. Farklı ülkelerden gelen gönüllüler de onlara yardım ediyor. Quichua adı verilen bu grup Napo nehri kıyısında yaşıyor.
Nerdeyse ailenin tüm fertleri proje kapsamında gerçekleştirilen bu yerde çalışıyor.
En çok Fransızlar ziyaret ettiği için yeni kuşak, gönüllülerden Fransızca dersi alıyor. Onların yaşam biçimini tanıtmak için yine bir Quicha olan turizm şirketinin sahibi ve diğer yerliler çeşitli turlar organize ediyor. Hayatlarından memnun gözüküyorlardı. Neredeyse yaşadıkları yerin hiç dışına çıkmamışlar. Genç kuşak okullara devam ediyor. Yabancı dil öğrenmeye çalışıyor. Hepsi hem İspanyolca hem de kendi dillerini konuşuyor. Genellikle aile içinde İspanyolca yerine kendi dillerini tercih ediyorlar.
Bu papağan aşırı evcilleşmiş, nerdeyse gelip insanın kucağına oturuyordu. Shiripuno'nun maskotu gibiydi... Bu yerli grubun yaşadığı yerin adı Shiripuno.
Benim bulunduğum yerde çok vahşi hayvan yoktu ama kasabanın merkezinde gezen maymunlar var. Bulunduğum yerden "canoa" adını verdikleri motorlu ince uzun kayıklarla sekiz saatlik yolculuktan sonra nehirde timsahlar, piranalar görünmeye başlıyormuş.
Napo nehri Amazon nehri ile bağlantılıymış. Napo nehrinden uzun bir yolculuktan sonra Brezilya'daki Amazon nehrine ulaşmak mümkünmüş.
"La Serva" adını verdikleri Amazon ormanları üç gruba ayrılıyormuş. Benim bulunduğum yerdeki Amazon ormanları ilk gruba giriyormuş. Ekolojik çeşitlilik açısından diğer iki grupla karşılaştırıldığında daha zayıf olduğu söylendi. Ama ormanda rehber eşliğinde yaptığım gezinti bile hafiften huzursuz ediciydi. Üçüncü grup Amazon ormanlarına dört beş gün süren turlar düzenleniyor. Kişi başı yaklaşık 500 Amerikan Doları civarı...
Üçüncü grup Amazon ormanlarına gitmeyi isterdim. Aslında ben oralara gitmek için pek de cesaretli değilim. Gitmek konusunda tereddüt yaşadığım sırada turizm şirketinin sahibi Teo "böyle bir tur insan hayatında bir kere olur. Herkesin yaptığı gibi sen de yaparsın" dedi. Düşündüm taşındım gitmemeye karar verdim. Bolivya'da da Amazon bölgesine gidip gitmeme konusunda çok kararsız kalmıştım. Metrelerce uzunluktaki anakondalar, timsahlar... Birçok tehlikeli olabilecek büyük küçük hayvan geri adım atmama neden olmuştu. Bu sefer Amazon bölgesine gittim ama Amazon'un derinliklerine değil..
Sabah erken saatte pamuk tarlasını andıran gökyüzünün altında sessizliğin sesini, geceleri hamakta hafif ürpererek doğanın sesini dinledim.
Aslında o sessizliğin içinde ne çok ses vardı. Milyonlarca hayvan o sırada yaşam mücadelesi veriyordu. Sessiz ve usulca... Yıllar önce okuduğum Buzati'nin bir öyküsünü anımsattı bu ürperten sessizlik... Gece yarısı kadın çiftlik evinin penceresini açar ve adama "sesi duyuyor musun" der. Adam "ne sesi" der... Duyabilene değil mi? Şimdi hafiften bir pişmanlık duydum galiba... Acaba gitmeli miydim?
Kaldığım yerde çalışan yerliler akşam beni bir doğum günü partisine davet ettiler. Evlerine gittiğim zaman gördüğüm manzara ilk anda fotoğraf makinamı ortadan kaldırmam gerektiğini hissettirdi. Tarif edilemez bir fakirlik... Son derece ilkel evlerde yaşıyorlar. 42 yaşına girecek olan Martha'nın evine gittik. O ilkelliğin içinde ellerinde süslü hediye paketleri olan konuklar gelmeye başladı.
Çok sayıda konuk geldi. Önce ev sahibi bir konuşma yaptı. Daha sonra da doğum günü olan kişi... Önce yemekler ikram edildi. Arkadan üzerine mumları konmuş ev yapımı kek kesildi. Arkadan kadın erkek bira içip dans ettiler... O yoksulluğun içinde kutlama kurallarına göre yapıldı. Bir ara yağmur yağdı. Evin içinde otururken ıslanmayan yer kalmadı. Gerisini siz düşünün... Çok iyi olmamakla beraber o geceden birkaç fotoğraf...
Amazonu keşfetmek için hem heyecan duyuyor hem de korkuyordum. Rehber eşliğinde orman içinde gezintiye gittik. Nereden ne çıkacağını bilmez bir şekilde orman içinde yürüdük. İlk yarım saatten sonra etrafıma bakınarak içinde bulunduğum yerin tadını çıkarmaya başladım. Yerlilerin hayvan avlamak için kurdukları tuzakları gördük. Şimdi bu tuzakların olduğu yer açık hava müzesi olarak kullanılıyor. Rehberimiz ormanda yürüyen ağaçları, ilaç olarak kullanılan birçok bitkiyi gösterdi. Ormanda bazı bitkileri kullanarak çanta, sırt çantası, avlanırken kullandıkları kamuflaj şapkası gibi bir sürü şey yaptı. Hatta bir ağaçtan kestiği dal ile ustaca saçımı kesti. Kağıt vazifesi gören bitkilerin üzerine yazılar yazdık. Oldukça öğretici, eğlenceli ve de azıcık tedirgin edici bir gündü.
Birkaç fotoğrafta o günden...
Bu ağacın gövdesini kırkbeş kişi ancak sarabiliyormuş.
Ormanın işlenmemiş kağıdı... Bulduğunuz herhangi bir çubukla kağıda yazar gibi yazabiliyorsunuz.
Ekvador'da nüfusun yüzde ellisinden fazlası yerli yaklaşık yüzde otuzu melezmiş. Yerli erkeklerin saçları kuzguni siyah ve uzun. Genellikle arkadan tek örgü yapıyorlar. Benim gördüklerim kelime ne kadar doğru bilmiyorum "köseydi". İlk anda kadın mı erkek mi olduklarını anlamakta zorluk çekiyordum. Zira kadınların da güneşten yıpranmış ciltlerine bakınca ilk anda kadın olduklarını anlamakta pek kolay değil. Aslında en önemli belirteç giysileri.. Ekvador'da çok sayıda yerli grup varmış. Bunların bir kısmı And dağlarında bir kısmı da Amazon bölgesinde yaşıyormuş. En büyük grup Quicha'lar. Yine söylenen çok sayıda yerli dili olduğu... Yerlilerin bir kısmı uygarlaşmış. Bir kısmı ise ormanda tamamen kendi yaşam biçimleri içinde dışarı açılmadan kapalı bir hayat sürüyormuş.
Burada çalışan Amerikalı misyonerler gördüm. Sosyalleşmeye açık yerli gruplardan biri ile yaptıkları toplantılarından birine tesadüfen katıldım. Ellerinde kutsal kitap. İyi olan her şeyin kutsal kitapta yazdığını söylüyorlardı. Daha çok Hıristiyanlığı yaysalar ne olacak acaba... Gerçek hesaplarının ne olduğunu merak ettim doğrusu... Buralarda bambaşka bir hayat var.
Daha öncede yazdığım gibi Ekvador doğal kaynaklar açısından çok zengin bir ülkeymiş. Özellikle Amazon bölgesindeki petrolün çok fazla olduğu söyleniyor. Ama gezdiğim yerler gerçekten fakir gözüküyor. Bu gözleme Quito'da dahil... Nerede petrol Amerika'nın eli orada..
Doğası muhteşem, köyleri, kentleri çok ama çok temiz olan bu ülkenin refah düzeyi daha yüksek olmalı.. Ben buraları bu coğrafyanın insanını sevdim. İnsanı Peru ve Bolivya'dan çok farklı... İtiraf etmeliyim yemeklerini hiç sevmedim. Daha kıyıya inmedim ama pek çok kez balık yedim. Hep çok lezzetliydi. Ama mutfaklarının çok büyük bir kısmını et ve tavuk kapsıyor. Sanırım uzun süre tavuk ve et görmek istemeyeceğim.
İklim de tam bana göre.. Çok sıcak değil akşamları serin.. Türkiye'deki bahar havası... Sanırım yüksek olduğu için güneş olduğunda oldukça yakıcı.. Ben Tena'dan biraz daha güneye giderek Riobamba'ya oradan Alusi'ye oradan da Amerikalıların emeklilikten sonra mesken edindiği Cuenca'ya geldim. Yazmaya devam edeceğim. Şimdilik bu kadar olsun.
“An” dokunulmaz ve uçucudur! An, bu yüzden zamanın en önemli değer ölçütüdür. Fotoğrafın “altın ölçeğinde” ana dokunmak, yaşamın farkında olmakla eş anlamlıdır.