Dört beş yıllık aradan sonra Olimpos için tekrar yollara düşecektik. Gitmeden önce bu mevsimde Foça bırakılır Olimpos'a gidilir mi diye arkamdan söylenenlere rağmen biraz aklım Foça'da kalarak yollara düştüm. İlk önce bir hafta Ankara'da kaldım. Sonra kaçarcasına Antalya'ya Çiğdem ve Zeynep'le.. Foça'dan ayrılırken Ankara'ya gitme konusunda çok istekli olmama rağmen bir yandan da "Ankara İlkbaharda güzeldir" düşüncesi de aklımın bir köşesindeydi. Ama çok kısa zaman içinde şehir hayatından ne kadar uzaklaştığımı fark ettim. Ankara'ya Sevgili İlhan Amcanın kaybı nedeni ile gitmiştim. Her zaman zarif, düşünceli ve dikkatli yaşayan İlhan Amca sakince aramızdan ayrıldı.İlhan Amcaya bu yazı vasıtası ile " üzerine yıldızlar yağsın" diyorum.
Olimpos fikri ilk dört beş ay önce atıldı. Fikir olgunlaştı. Hevesle ve özlemle bu geziyi hayata geçirmeye karar vermiştik.Her zaman Antalya Otogarından Kaş otobüslerine binerek Olimpos ya da Çıralı sapağına geliyorduk. Bu sefer Zeynep biletlerimizi Finike otobüsünden almış. Böylece araba değiştirmeden sapağa kadar gelmiştik.
İşte Olimpos sapağındaydık. Çaycı, gözlemeci... ihtiyacımız olan herşey vardı. Bir de üzerine çamların kesif kokusu eklenince uykusuzluğumuzu unutup "ne iyi karar vermişiz"diye kendimize övgüler dizdik.
İşte dolmuş beklerken yolculuğumuzun ilk fotograflarından biri.
"Yolculuk tatile dahildir" diye birşey kalmış aklımda. Biz de henüz tatilimizi yapacağımz yere ulaşmamıştık ama ruhumuzun çoktan tatile girdiği belliydi. Gerçek gezgin bir yere ulaşmak için giden değilmiş gitmek için gidenmiş. Demek ki biz gezgin değil "tatilci" oluyorduk. Tatilci tanımını da hiç sevmem. Aklıma akşama kadar kızgın güneşin altında yatan, deniz de kullanmak üzere her türlü aksesuarını yanında taşıyan "Cevat Kelle" misali şapkalı, terlikli, şişman kadınlar ve koca göbekli kıllı adamlar gelir. Neyse... Biz de tatilciydik Olimpos'ta...
Olimpos, büyüleyici kokusu ve rengarenk çiçekleri, meyvaya durmuş ağaçları ile bize "hoşgeldin" dedi. Oradaki kokuyu tanımlayabilmeyi çok isterdim.
Narenciye, çam, çiçek kokuları birbirine karışmış. Sonuç Olimpos kokusu... En pahalı parfüme taş çıkartacak cinsten..
İşte bu kokuya katkı vermiş bitkilerden bir kaç foto..
Olimpos, çok özel florası ve coğrafi konumlanması ile herşeyi içinde barındıran bir yer.Ayrıca tarihte de önemli bir liman şehri.Hepsi birleşince insanın duygularını konuşturan bir yer olmuş.Olimpos'un önemli bir başka özelliği Caretta Caretta adı verilen kamplumbağa çeşidinin Olimposu kendine yumurtalama yeri olarak seçmesi. Kamplumbağaların yanılıp deniz yerine karaya gitmemeleri için Olimpos'ta sokak aydınlatması yok.Olimpos yıllardan beri çok fazla değişmeyen bir yer.. Her seferinde Olimpos'a giderken elim yüreğimde olur.Onu bıraktığım gibi bulamamanın sıkıntısıdır bu...Olimpos'la tanışıklığım yaklaşık 15 yılı bulur. Bu süre içinde kendini koruyan nadir yerlerden biridir.
Olimpos'ta kaldığımız süre içinde yoğun bir programımız vardı. Sabah erken kalkılacak ve yürünecek. Bu etkinlik Zeynep tarafından organize ediliyordu.Zeynep, sabah mutlu kalkan azınlıktandır.Çiğdem ve ben biraz sürünerek kalkıp Zeynep'in peşine takılıyorduk.Aslında odanın kapısını açtığımızda bizi kucaklayan koku hepimizin havasını değiştiriyordu. Bir saatlik bir yürüyüşten sonra ödül, büyük bir kahvaltı sofrasıydı. Yürüyüş sonrasındaki son metreler kahvaltı motivasyonu ile geçiyordu.Sanırım üçüncü gündü. Çiğdem yürüyüşe gelmemişti.
Yürüyüşün sonuna yaklaştığımızda açık büfeden yiyeceklerimizi seçmek zor geliyordu. Son metrelerde ne yesem ve de en kısa sürede masaya nasıl taşırım diye düşünüyordum.Bu benim eski bir alışkanlığımdır. Ankara'da haftada iki gün yüzmeye giderdim. Yüzgeçlerim çıkacak kadar yüzdüğüm için beni motive eden yüzmeden sonra yiyeceklerimdi. Az mı sucuklu yumurta hayali kurdum kulaç atarken...Biraz yaşlanmış ama değişmemiştim.Araya ufak bir anekdot girdi. Eski alışkanlığımla pansiyona girdiğimde Çiğdem hepimiz için güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı.Beni nasıl mutlu etmiştin Çiğdem!
İşte üç kafadar!
İki kafadar :))
Gel keyfim gel!
Olimpos'ta dolunayı yakalamak da ayrı bir keyifti. Kendimizi gece geç sayılabilecek bir saatte sahile attığımızda ay neredeyse ona değebileceğimiz yükseklikteydi. Elbette ona dokunma girişimlerimiz oldu. Ne kadar başarılı olduğunu konuşmaya gerek yok! Çabamız vardı. Bu sayede iyi gerilme hareketleri yaptığımız söylenebilir. İşte o geceden bir kaç foto..
Zeynep Ay'ı yakalama konusunda çok çabalıydı... Ancak ışığın suda yansımasının son noktasına ulaşabildi.Biz durumun böyle olduğunu fark etmeden önce Zeynep Ay'ı yakalamanın sevinci içindeydi. :)) Bana "bak ben yakaladım" deyip aynı mutluluğu, Çiğdem'le beraber direktifler vererek bana da yaşatmak istiyorlardı.Pilates yaparken bile bu kadar gerilmemişti kol kaslarım...
Gezimizden bir kaç küçük not...
Çiğdem'in önerdiği melemen ve elma patates fikri mükemmeldi..Hala tadı damağımda...Ayrıca, Çiğdem'den de okuyucularımıza elma dilimi patates tarifi verelim. Taze patatesler iyice yıkanır. Yazmaya gerek
var mıydı? :))) Sonra az haşlanır. Elma dilimi şeklinde kesilir. Buzdolabı poşetine konur ve buzluğa atılır. Yeneceği zaman fırın tepsisine dizilir. Üzerine istenen baharatlar eklenerek kızarıncaya kadar pişirilir. Yanında ne yiyeceğiniz sizin tercihinizdir.Bu arada baharat yerine sadece çörek otu da kullanabilirsiniz. AFİYET OLSUN!
Çiğdem'in kiraladığı bisikletin hakkını vermemesi de bu gezinin eksiklerinden biriydi..Bir daha olmamasını dilemekten başka çarem yok.Ayrıca bir dahaki geziye daha kondüsyonlu gelmesi benim dileğim.
Zeynep'e gelince onu bu gezideki aktifliğinden dolayı kutlamak isterim. Her türlü aktiviteye hazır olması bir başka hoşluktu.Odamızın çalar saati olarak seneye kalkış saatini bir saat ileriye alması benim diğer bir beklentim.
Bu gezileri geleneksel hale getirmek istiyoruz.Söz verilmiştir. İş paraları biriktirmeye kaldı. Bu arada benden uzakta yaşayan arkadaşlarıma da bu yazı vasıtasıyle sevgilerimi gönderiyorum.Bu güzel gezi için de teşekkür ediyorum.